Cumartesi, Eylül 27, 2014

Buda as sharm foru rikht (2007), yön. Hana Makhmalbaf

image

Buda as sharm foru rikht, beni allak bullak eden bir film oldu. Afganistan’da geçen filmde Baktay, okula gitmek isteyen küçük bir kız. Komşusunun oğlu olan Abbas okula gidiyor ve dersine yüksek sesle çalıştığı için Baktay onu duyuyor. Kendisi okula gitmediği için Abbas’a imreniyor, Abbas ise eğer defter ve kalem alırsa onu okuluna götürebileceğini söylüyor. Böylece Baktay, bu araç gereçleri alabilmek için gerekli para bulmaya çalışmaya başlıyor. Evdeki yumurtaları pazara götürüp satmaya çalışıyor, ekmek satmaya çalışıyor. Bir amacı ve isteği var Baktay’ın, bunun için çabalıyor ve sonunda elde ediyor defterini. Okula gitmesi için önünde bulunan tek engelin defterinin olmaması olduğunu sanıyor Baktay; ama yanılıyor. Yüzleşmesi gereken başka şeyler de var.

Bundan sonrası spoiler içerir.

image

Film, Türkçeye Utanç diye çevrilmiş; ama Buda Utancından Yıkıldı anlamına geliyor filmin adı. Bu isim ise Taliban yönetiminde yıkılan Buda heykellerinden geliyor ve zaten filmin açılışında da bu yıkılışı görüyoruz.

Film boyunca pek az yetişkin görüyoruz, genelde çocuk oyuncular var; ama onlara oyuncu demek de istemiyorum aslında. Öyle gerçekler, öyle kendileriler ki yaptıkları şey oyunculuk değil; içinde bulundukları duruma ayna tutmak olabilir anca. Baktay’ın okuldaki çocuklara imrenmesi, gözlerinin içindeki o merak ve heyecan, diğer çocukların vahşiliği… Bunlar öyle gerçek şeyler ki insan tokat yemişe dönüyor.

Baktay, tüm heyecanı ve çabalamalarına karşı dış etkenler tarafından durduruluyor. Abbas, onu kendi okuluna götürüyor; ama öğretmen Baktay’ı almıyor çünkü o bir kız. Abbas ise Baktay’ı okula getireyim derken geç kaldığı için okuldan atılıyor. Bu, sistemin “bizden olmayanı dışlarız”ını yansıtıyor. Abbas, Baktay’ı okula getirmeye çalışmamalıydı çünkü, sistemin dışına çıkmamalıydı.

Baktay’a kızlar için olan okula gitmesi söyleniyor; kalayım diyor Baktay, kalayım da bana hikâyeler öğretin, ben öğrenmek istiyorum. Öğretmenin karşılığı ise sen kızsın kız okuluna git oluyor sadece. Öğrenme aşkı veya eşitlik tamamen hiçe sayılıyor burada. Önemli olan bir bireyin eğitim talebi değil, onun cinsiyeti sadece.

Baktay pes edip kız okuluna gitmek için yola koyuluyor; ama bu sefer de küçük çocuklardan oluşan bir çete kesiyor önünü. Çocuklar, ellerinde bulunan değnekleri Baktay’a doğrultuyorlar; onu çevreliyorlar. Değnekler, bu çocukların erkekliğinin simgesi oluyor ve Baktay ise bu erkek egemen sistemde, etrafı “silah”larla çevrilmiş bir ezilen konumuna geliyor. Çocuklar bu değneği silah gibi de kullanıyorlar gerçekten, Baktay’a doğrulttukları bu değnekleri ateş eder gibi sallıyor ve “dışın dışın” sesleri çıkartıyorlar. Erkeklik simgesiyle birleşen bir silah ve savaş imgesi oluşuyor böylece.

Baktay’ın okula gitmeye çalıştığını anlayan çocuklar, kızların okula gidemeyeceğini söyleyerek Baktay’ın defterini parçalıyorlar, onu esir alıyorlar ve onun için bir mezar kazmaya başlıyorlar. Çıplak elleriyle kazıyorlar, vahşice bir hırsla ve hızla kazıyorlar; avından kalan parçaları saklamak için uğraşan yırtıcı hayvanlara benziyor bu hâlleri. Bu kazı esnasında ise Baktay’ın durduğu yerin etrafına bir çember çiziyor çocuklardan biri, “Bu Allah’ın emri, sen burada duracaksın,” diyerek. Baktay çizilen çemberin içinde durmuyor, çocuk gelip yine başka bir çember çiziyor. Bu üç daire oluşana kadar tekrarlanıyor. Çocuklar Baktay için mezar kazarken Baktay bu çemberlerde zıplıyor, seksek oynuyor. Etrafında neyin döndüğünü anlamıyor, o daha bir çocuk. Başlangıç ve bitiş noktasının olmaması sebebiyle ebediyeti simgeleyen çember içinde, kendi mezarının kazılmasını bekliyor ve bu büyük bir ironi. Çizilen bu çemberler bir yandan da onun hapsedilmişliğini, kısıtlanmışlığını simgeliyor. Çocuklar daha sonra Baktay’ın kafasına sadece göz ve ağız kısmı delik olan karton bir poşet geçiriyorlar ki bu da kısıtlanmışlık durumunu perçinlerken bir de bu kısıtlanmışlıkta boğulmak anlamını katıyor.

image

Çocuklar Baktay’ı bir mağaraya götürüyor daha sonra. Burada da Baktay’ın yalnız olmadığını ve çocukların başka kız çocuklarını da buraya getirdiğini görüyoruz. Birini ruj sürdüğü için almışlar, öbürünü çiğnediği sakızdan futbolcu çıkartması çıktığı için. Bir öteki de “Beni güzel olduğum için aldılar,” diyor. Bu söz ile de kadınların güzel olmaları sebebiyle günahkâr ve hatta şeytani yaratıklar olarak görülmesine gönderme yapılıyor. Dinlerin, İslam’ın kadına bakışı sorgulanıyor böylelikle. Bu çocukların mağaraya kapatılması da oldukça anlamlı. Mağara imgesi, kadınlığı ve rahmi simgeler şekli dolayısıyla. Bu çocuklar buraya güzel oldukları ya da kadın oldukları için kapatıldıklarında bir bakıma kendi kadınlıklarına, kendi rahimlerine hapsedilmiş de oluyorlar.

Baktay mağaradan çıkıyor bir şekilde. Mağaradaki diğer kız çocukları ise çıkamıyor, korkuyorlar çünkü. Baktay’a polis çağırması söyleniyor. Baktay yolda bir polise rastlıyor, durumu anlatıp ondan yardım istiyor. Polis ise kendisinin bir trafik polisi olduğunu ve bu konuda bir şey yapamayacağını söylüyor. Etrafa bakıyoruz, hiçbir araç yok, sadece hayvan sesleri var. Adam sadece bahane sunuyor. Burada ise bir görevlinin ya da görevli olmayı bir kenara bırakalım, bir yetişkinin duruma tepkisizliğini görüyoruz. Bu tepkisizlik veya ideoloji değil midir zaten az önceki çetedeki çocukları yetiştiren?

Baktay bir şekilde yoluna devam ediyor ve kız okuluna varıyor bundan sonra; ama orada hiç hoş karşılanmıyor. Kendi yaşlarında ve cinsiyetinde olan bu çocuklar bile onu dışlıyor. Baktay’ı kimse orada istemiyor, ona yer vermiyorlar. Öğretmen onu kovuyor. Okuldan çıktıktan sonra Abbas’ı buluyor Baktay; ama onları da çetedeki çocuklar buluyor ve yine ellerindeki değneklerle onlara ateş etmeye başlıyorlar. Abbas kendini yere atıyor ölmüş gibi, Baktay kaçıyor. Abbas bağırıyor, “Öl, ölürsen seni rahat bırakırlar.” Öl diyor Abbas. Çocuklar biz Taliban’ız, biz Amerikan’ız sizse teröristsiniz diye haykırırken Abbas, Baktay’a ölmesini söylüyor. Baktay savaş oyunundan hoşlanmadığını söylerken özgür olmak için ölünmesi gerektiğini haykırıyor Abbas. Filmin mesajla dolu kısmı burası. Savaşa dair açık göndermeler var.

image

Bitirmeden önce üzerinde durmak istediğim son bir şey var, o da Baktay’ın defteri. Baktay, bu defteri alabilmek için her şeyi yapıyor, sağa sola koşturuyor sürekli. Evdeki yumurtaları alıp satmaya çalışıyor para kazanmak için. Yumurtalarımı alır mısınız diyor hep. “Yumurta”larını. Her neyse defteri elde ediyor Baktay. Bu defterin onun kişiliğini veya cinsiyetini temsil ettiğini de söyleyebiliriz belki. Zira defteri elde ettikten sonra defter sürekli parçalanıyor Baktay’ın da gördüğü muamelelere paralel olarak. Önce çetedeki çocuklar defterin yapraklarını koparıp uçak yapıyorlar. Uçak erkek üretimi bir ürün olması sebebiyle erkek egemen sistemin simgesi oluyor ve bu çocukların kendilerini Amerikan addetmesiyle savaş uçağı göndermesi bile yakalanabilir bu durumdan; ama burada aslolan durum çocukların Baktay’ı temsil eden bu defteri parçalamaları ve onu mekanik, teknolojik, pragmatik bir ürün olan uçağa döndürmeleri. Bu uçak, uçma eylemi düşünüldüğünde özgürlükle de bağdaştırılabilir elbette; ama bu kimin özgürlüğü ve nasıl bir özgürlük ki başka birini temsil eden bir şeyi parçalayıp yok etmekle ortaya çıkıyor? Baktay yoluna devam ederken karşısına çıkan yaşlı adam da defterden bir parça koparıp ondan bir gemi yapıp dereye bırakıyor. Bu gemiyi yine az önceki uçak gibi, mekanik bir ürün olarak düşünebiliriz; ama bırakıldığı derede batıp çıkan ve nereye gittiği hiç belli olmayan, sadece sürüklenen bu gemi bir yandan Baktay’la ve onun aracılığıyla bütün kadınlarla da özdeşleşiyor çünkü onlar da bir derede ya da zorlu bir yoldalar ve dış etmenlerce sürükleniyorlar. Baktay’ın defterinden sayfa koparan diğer karakter ise kız okulundaki bir çocuk. Baktay’ın ona bir sayfa vermesi gerekiyor onun yanına oturabilmek için. Baktay ile aynı durumda ve konumda olan bir çocuk bile ona düşman. Kendi cinsinden ve yaşından olan bu çocuk bile ona zorluk çıkarıyor ve Baktay’ın yoluna devam edebilmesi için yine defterinden, kendinden bir parçayı feda etmesi gerekiyor.

Tüm bu anlamlar, göndermeler ve belki daha anlayamadığım neler neler sebebiyle beni beynimden vurulmuşa döndüren bir film oldu bu. Filmin adı bile canımı yaktı ve tüm o utancı içimde hissettim. Yönetmenin bu filmi çekerken sadece 19 yaşında olması ise filmi daha da etkileyici hâle getiren apayrı bir durum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder