Cuma, Eylül 26, 2014

Hwal (2005), yön. Kim Ki-duk

image

Hwal; az karakter, az diyalog ve bol metafor üzerinden yürüyen bir film. Başkarakterler, yaşlı adam ve genç kız, okyanusun orta yerinde bir balıkçı teknesinde yaşıyorlar. Yaşlı adam, genç kız yedi yaşındayken bulmuş onu ve on altısına kadar büyütmüş. On yedisine bastığında ise onunla evlenmeyi planlıyor. 

Bu izole dünyada ikilinin hayatına giren insanlar, tekneye balık tutmaya ve gelecekleri hakkında kehanet duymaya gelen adamlar sadece. Genç kız tekneden denize sarkan bir salıncakta sallanırken yaşlı adam ona doğru ok atıyor ve bunlar aracılığıyla isteyenlere kehanette bulunuyor. Yaşlı adamın oku kullandığı iki yer daha var. Balıkçılardan genç kıza yanaşan olursa onları savuşturmak için oku kullanıyor. Ayrıca yay ile oku bir enstrümana dönüştürüp müzik yapmak için kullanıyor. 

Genç kızın tekneye gelen bir gence abayı yakması sonucu yaşlı adamın planını yeniden gözden geçirmesi, harekete geçmesi gerekiyor ve olaylar gelişiyor.

Film, Kim Ki-duk filmi olduğundan metaforla dolup taşıyor. Yakalayabildiğim bazı şeyler üzerinde durmak istiyorum biraz.

Bundan sonrası spoiler içerir.

image

Filmin açılış sahnesinde yaşlı adamın yaydan bir müzik aleti yapışını görüyoruz. Görüş açısından ve yaşlı adamın tutuşundan yayın onun erkekliğini simgelediği anlaşılıyor. Genç kızın pasif duruşu ile yaşlı adamın onu "silahı" aracılığı ile diğer erkeklerden korumasını da göz önüne aldığımızda onun silahı ile özdeşleşip erkekliğini ona yüklediği gerçeği ortaya çıkıyor.

Yay başka şekillerde de işlev görüyor, bir müzik aleti oluyor örneğin. Filmde müziğin kullanımı iki şekilde: ezgiler ya bu adamın çalgısından yükseliyor ya da genç kızın âşık olduğu gencin müzik çalarından. Bu iki erkeğin yaşlarını ve ait oldukları jenerasyonları düşünürsek yaşlı adam, kendi el yapımı müzik aletiyle geçmişi yansıtıyor. Genç adam ise gerek telefonu gerekse müzik çalarıyla teknolojiyi ortaya çıkaran ve şimdiki ve belki de gelecek zaman ile özdeşleşen bir karakter. Yaşlı adamın müzik aletine emek vermesi ve genç adamın müzik çalarını sadece bulmuş veya almış olmasıyla bu ikilinin genç kızla olan ilişkisi de paralellik gösteriyor. Yaşlı adam on yıldır genç kızla birlikte ve ilişkilerine emek vermiş, genç adam ise ortaya yeni çıkıyor ve böyle bir emek veya uğraş vermesi gerekmiyor genç kızla olan ilişkisi için.

Yayın kehanette bulunmak için kullanılması ise onu mistik bir araç hâline getirmesinin yanı sıra onu gelecekle ilişkilendiriyor. Yay aynı zamanda yaşlı adam ile de özdeşleşmişti; oysaki yaşlı adamın gelecekle ilgisinin ne kadar olduğu tartışılır yaşı dolayısıyla. 

Yaşlı adamın gelecekten de hayattan da pek bir beklentisi yok. Toplumdan neredeyse sıyrılmış bir şekilde, bir köşede yaşıyor ve ölümü bekliyor bir nevi. Hayattan istediği tek şey ise genç kız ile evlenmek. Genç kıza duyduğu arzu, onu hayatta tutan tek şey, onu "hayatta" kılan tek şey. Genç kızın yokluğu ise onun için ölüm demek, bunu genç kızın onu terk etme girişiminde bulunduğu sahnedeki intihar girişiminden anlıyoruz. Planladığı intihar ise oldukça etkileyici, genç kızın ondan kaçmak için kullandığı tekneye bağladığı ip ile kendisini boğmak.

image

Genç kız başlarda yaşlı adam ile olan ilişkisinden mutlu ve bu durum ona normal geliyor, ta ki genç adam ile tanışana kadar. Onunla tanıştıktan sonra yaşlı adamdan uzaklaşmaya başlıyor ve değişiyor. Yaşlı adamın ona öğrettiği ya da belki de dayattığı diyebileceğimiz kimlikten biraz olsun sıyrılıp daha isyankâr bir havaya bürünüyor; ama bu durum da çok sürmüyor ne yazık ki. Genç adamla kaçıyorken yaşlı adamın intihara kalkıştığını anlayan genç kız geri dönüyor ve onunla evleniyor. 

Evlenmeleri yaşlı adamın istediği tek şey idi, bu yüzden de hayatı tamamlanmış oluyor bu durum gerçekleştikten sonra ve yine bir metafor eşliğinde ölüyor yaşlı adam. Ölmeden önce ise bir ok fırlatıyor havaya ya da geleceğe doğru. Daha sonra ise okyanusa, "suya" atlıyor ya da dalıyor. Su yüzeyine çıkmayışından öldüğünü anlıyoruz; fakat bu suya atlama ya da dalma, genç kız ile ilişkiye girmesine de işaret ediyor metafor yoluyla. Zira genç kızımız da tüm bunlar olurken uyuyor, sonrasında ise bir orgazm hissiyle uyanıyor adeta bir hayaletle, yaşlı adamın hayaletiyle sevişir gibi. Yaşlı adamın göğe fırlattığı ve kendi erkekliği gibi pek çok şeyi simgeleyen ok ise, gelip yerini buluyor ve genç kızın bacakları arasına, tekneye saplanıyor. Genç kızın beyaz elbisesindeki kan lekesi ise tüm bu metaforu tamamlar nitelikte. Genç kız orgazm olurken gelip ona sarılan genç adam ise daha önce de dediğim gibi geleceği simgelemesi sebebiyle yaşlı adamın yerini alır hâle geliyor. Genç kız hayaletle sevişir hâlinden genç adamla sevişir hâle geçmiş gibi oluyor. Yayın gelecek ile olan ilintisi ise burada yine yerini buluyor. Yaşlı adam ölmeden önce oku fırlatıyor, ok geleceğe geliyor ve genç adam yaşlının yerine geçiyor.

Tüm bunlar göze alındığında ise filmin kadına bakış açışı oldukça yıkıcı görünüyor. Kadının bir görev algısıyla gidip ona yıllarca bakmış yaşlı bir adamla evlenmesi, o öldükten sonra hemen başka bir adama sığınması sanki bu adamlar olmasa yaşayamayacakmış gibi bir algı yaratıyor. Kadının varlığı bir erkekle birlikte olmasına indirgenmiş. Film sürecinde ya yaşlı adamı bekliyor ya tekneye gelen balıkçılar tarafından tacize uğruyor ya genç adam gelecek mi diye bekliyor zaten kadın başkarakter. Ona verilen bu pasiflikten başka bir şeyi yok. Harekete geçtiği çok az sahne var. Muhtemelen kötü planlar eşliğinde onu kovalayan balıkçıları ok ile vuruyor; ama bu, yaşlı adamın ona öğrettiği bir şey olması ve yine okun taşıdığı simgesel erkeklik veya medeniyet (ya da bakış açısına göre barbarlık) göndermeleri sebebiyle kendine veya kadınlığa dair bir hareket sayılmıyor. Yaşlı adamdan genç adam ile birlikte kaçmaya karar vermesi bir değişim ve hareket gibi; ama bu yine bir erkekten başka bir erkeğe kaçış girişimi ve zaten sonuç olarak kaçmayıp geri dönüyor bu yüzden yine onu veya kadınlığını ortaya koyan veya özgürleştiren bir hareket olarak algılanamaz bu yaptığı. Kadının etkin bir konuma en çok yaklaştığı an, geceleyin yaşlı adamın yanından kaçıp genç adamın yanına yatması ki bu onun kadınlığını ve cinselliğini keşfetmeye ve belki de büyümeye ve gerçekliğe çıkmaya, okyanusun ortasından gerçekliğe dönmeye yaklaştığı bir an; ama o da yaşlı adam tarafından bölünüyor ve bir gerçekliğe dönüşemiyor. Kadının bu sınırlandırılışının en büyük göstergesi de zaten o yaşına kadar birisinin eşi olmak için yetiştirilmesi. Kehanette bulunanın aslında kadın olması; ama bunun yaşlı adamın yaptığı bir şeymiş gibi aktarılması da kadının susturulmuşluğu ve pasifleştirilmişliği düşüncesini perçinler nitelikte.

Filmin kadına dair bir bakış getirmeye çalıştığını sanmıyorum. Zira Kim Ki-duk bu film için yaşlı bir adamın bencilce aşkı üzerinden, yaşlılığın her şeyin sonu mu olduğunu sorgulamak istediğini söylemiş. Dolayısıyla bu kadınlık hakkında söylediklerim sadece benim yorumum olarak kalıyor. Belki de biraz abartarak baktığım bu kadınlık algısının haricinde, sıfıra yaklaşan diyalogsuzluğu, karakter azlığı ve mekânının değişmezliğine rağmen hiç ama hiç sıkmayan etkileyici bir film Hwal.

image

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder