Cumartesi, Eylül 27, 2014

Le Tableau (2011), yön. Jean-François Laguionie

image

Le Tableau; Tastamamlar, Yarımlar ve Eskizlerden oluşan bir topluluğun yaşadığı bir tabloda başlıyor. Karakterler bir resmin içinde yaşadıklarının farkındalar ve tamamlanıp tamamlanmadıklarına göre sınıflara ayrılmışlar, bizim dünyamızdaki aristokrat, burjuva ve alt kesime denk gelen sınıflar bunlar. Tastamamlar gücü elinde tutuyor ve alt sınıfları kullanıyor ve hatta köleleştiriyor neredeyse. Bu ayrıma daha fazla dayanamayan karakterler ise resmin ressamını aramaya karar veriyorlar. Onları neden yarım bıraktığını sormak ve tamamlamasını istemek niyetindeler ondan. Bir Tastamam, bir Yarım ve bir Eskiz olarak keşfe çıkan karakterler, içinde bulundukları tablodan dışarıya çıkınca ressamın tek tablosunun kendilerininki olmadığını anlıyorlar ve ressamı bulabilmek için diğer tablolardaki karakterlerden yardım istiyorlar.

Filmin konusu oldukça özgün ve yaratıcı; ama bunun yanında bir de bizim dünyamızın, gerçekliğimizin şeklini bozup başka bir forma büründürüyor film. Böylelikle başka bir bakış açısıyla, başka bir dünyayı izlermişçesine aslında kendimizi izlemiş oluyoruz. Sınıf ayrımına ve ötekileştirmeye derinlemesine değinen bu film, ressam-yaratıcı-tanrı zinciri çerçevesinde dinî ve felsefi mesajlar da içeriyor. Sağlam diyalogları ve yüzde her daim bir gülümseme oluşturan yaratıcılığıyla tekrar tekrar izlenesi bir yapım Le Tableau.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder